18 Temmuz 2013 Perşembe
Kürt Açılımı
Kürt Açılımı Nedir?
Barış mı istiyoruz Türk-Kürt arasında? Peki nasıl olacak?
Bir hikayeyle başlayayım:
Vakti zamanında bir köyde oğluyla yaşayan bir adamcağız varmış. Evlerinin avlusunda bir delik varmış. Bu delikte bir de yılan yaşarmış. Adam her sabah kalkar delikte hayatını sürdüren yılana bir kapla deliğin önüne süt koyarmış. Yılan da sabahları kendisi için getirilen bu kaptan sütünü içer, kaptaki süt boşalınca, boş kabın içine dünyalık için bir altın koyarmış. Yılan kendisine yapılan bu iyiliğin karşısında hergün kendisi için getirilen süt kabına bir altın koymaya devam edermiş.
Bu adamcağız ile delikte yaşayan yılan arasında karşılıklı iyilik yapmalarından dolayı bir dostluk başlamış. Bir müddet sonra adam hastalanır ve yatağa düşer. Bundan dolayı avluda yaşayan yılan için deliğine süt koyamaz. Oğlunu çağırır; "Oğlum bizim avluda yaşayan bir yılan var. Onun deliğine ben her gün bir kapta süt bırakıyorum. O da bize dünyalık olarak her gün bir altın bırakıyor. Madem ki ben hasta yataktayım bu görevi sana veriyorum" der. Oğul da her gün yılanın yaşadığı delik önüne aynı kapla süt bırakır. Her gün bunu tekrarlar ve her gün dünyalık olarak bir altın almış olur. Ne var ki birkaç gün sonra oğulun kafasını karıştıran bir fikir belirir. Bu yılan her gün bir altın getiriyor. Bu altını nereden buluyor. Demek ki bu yılan yerin altında bir hazinenin üstünde oturmaktadır. En iyisi mi ben bu yılanı öldüreyim. Sonra da yaşadığı delikten kazarak altınların toplu olarak bulunduğu hazineye kavuşurum. Her gün bir altın yerine, Karun gibi zengin olurum deyip yılanı öldürmek için planlar kurar.
Bir gün eline geçirdiği bir kürekle öldürmek için yılana saldıran bu adamın oğlu yılanı öldüremese de kuyruğunu koparmıştır. Bunun karşılığında yılan bütün zehrini adamın oğluna zerkeder. Çocuk yılanın kuyruğunu kürekle kopartmış ama kendisi de yılan tarafından sokularak ölmüş olur.
Adamcağız iyileştiğinde, daha sonra yılanın yaşadığı deliğin önünde yılanı bekler ve binbir rica ile oğlunun ölümünü de ileri sürerek, içinin acıdığını, ıstırap çektiğini yılana söyleyerek, yine eskisi gibi dost olalım; aramızdaki ilişkiyi yine eskisi gibi sürdürelim der. Yılan da buna karşılık; benim de kuyruğum ıstırap veriyor der. Sende evlat acısı, bende de kuyruk acısı varken biz eskisi gibi dost olamayız der.
Peki biz, Türkler ve Kürtler, kuyruk acımızı, evlat acımızı unutup dost olabilecek miyiz? Olmalıyız. Artık çağ dışı kabul ettiğimiz kan davalarının nasıl sona ermesi gerektiğini düşünüyorsak buna da bir son vermeliyiz. Yoksa yine kaybeden bizler olacağız. Dost olmak zaman alacak bile olsa düşman olmayı durdurmak zorundayız.
İki taraf da barış istiyor. İki halk da. Benim gördüğüm en büyük sorun iki tarafın PKK'ya bakışı. Türk hükümeti şu ara çok fazla yorum yapmıyor ama Türk halkının çok büyük çoğunluğu ve muhalefete göre PKK bir terör örgütü. 100 Türkten belki 95'i barış istiyordur. Bunlara sorun barıştan anladığınız ne diye. PKK tamamen Irak tarafına çekilecek, sınır kapanacak, Apo da hapiste kalacak diyecek 85 tanesi.
Ama bir Kürt için PKK terör örgütü değil, bir kurtuluş ordusu, Apo bir kahraman. Kürdistan Irak sınırları içinde değil sadece, Türkiye kısmı da var. Arada sınır olmasın diyorlar. Yani Türk toprakları içinde yarısı Irak sınırları içinde olan Kürdistan'ın yarısı özerk olarak olsun diyorlar. Türkiye'nin toprak bütünlüğünü bozmak bu bize öğretilen tabirle. En öfkelendiren şey bizi.
Bu istekler konusunda iki taraf da birazından taviz vermek zorunda. Apo'yu çıkaralım, bizi temsilen masada o olsun demek Türk halkının en taviz veremeyeceği konu, dolayısıyla oy kaygısı olan hiçbir parti buna zaten istese de yanaşamaz.
Peki ne durumdayız?
AKP hükümeti barış yanlısıyız diyor.
Şu an güneydoğuda Kürtler nerdeyse kontrolü almış durumdalar. Çekiliyoruz dendi ama çekilme çok yavaş oluyor. Bu arada bir Türk askerinin öldürüldüğü ama hükümet tarafından gizlendiği haberleri de dolaştı ortalıkta. Böyle bir şey varsa münferit deyip geçmekten başka da çare yok barış isteniyorsa. Hükümetin bunu gizlemesine diyecek bir şey olmamalı.
Ama Kürt tarafı da haber doğruysa polis teşkilatı kurmak gibi bir harekete geçmemeli özellikle şu dönemde.
Gezi olayları sırasında Kürtler de vardı ayaklananlar arasında. PKK ve Apo bayrakları dolaştı Türk bayraklı gençlerin yanında. Kimisi çok bozuldu bu işe ama sesini çıkaramadı. Ortamda polis bile yok, kimle neyi tartışacaksın zaten. Hükümet burda bir hata daha yaptı. Çapulcu dediği bu insanları hedef göstermek için ve oy kaybetme korkusuna kapıldığı için bu insanlar PKK ile birlikte diyerek bunu kullanmaya çalıştılar. Hala da devam ediyorlar. Evet o insanların arasında PKK da var, öğrenciler de var, hırsızlar da var, sanatçılar da var, iş adamları da var, Aleviler de var, çevreciler de var, yaşlı anneler babalar da var. Hatta ben sana söyleyeyim AKP'ye oy verenler de var. Bu ülkede yaşayan AKP hükümetini kayıtsız şartsız destekleyenler hariç herkes ayaklanmış, senin orda malzeme yaptığın konuya bak Kürtlerle barış istiyorum derken. Siz darbe olur mu endişesi yaşarken aslında orda birçok insan inşallah hükümete bir şey olmaz da Kürt süreci zarar görmez diyordu. Türklerden bahsediyorum. Şu an ben görüyorum AKP destekçileri çapulcular siz Kürtlerle berabersiniz vatana ihanet ediyorsunuz düşüncesinde. Çünkü bu düşünceye itildiler. Oysa Kürt demek terörist demek değil ki. Yoksa AKP Kürtlerle barış süreci aramazdı.
Ya muhalefet ne yapıyor?
CHP ve MHP'yi ele alacağım. Şu an ikisi de artık barış isteyen halkı karşısına almamak için barışa bir laf etmiyor ama buldukları her fırsatta AKP'nin bu işi nasıl eline yüzüne bulaştırdığını söyleyip batırmaya çalışıyorlar. Günümüz politikacılarının muhalefet anlayışından hiç hoşlanmıyorum. Her şeye karşı çık, her şeyini kötüle yeter ki partim kazansın. Memleketi düşünen yok. Şimdi muhalefete laf ettim ama iktidarın da hiçbir farkı yok. Meclisin yüzde doksanı aynı kafada. MHP kendi tabanına özerk bir devleti anlatamaz dolayısıyla hiç sıcak bakmayacak. CHP ise bunu halkı hükümete karşı kışkırtmak için kullanacak. Barış istiyorlar ama çok fark etmez olsa da olmasa da hükümete karşı kozları var. Ya beceremediler diyecekler ya da toprak bütünlüğümüz konusuna getirecekler.
Ben konuya tarafsız bakmaya çalışıyorum. Bütün dünyada sınırlar kalksın diye bir hayal paylaşılırken bir yandan da ülkeler bölünüyor, yeni yeni sınırlar türüyor. Bu çelişki hoşuma gitmiyor. Bugün bir yandan bu ülkede Alevilere devletçe ve Sünnilerce yapılmış katliamları tartışıyoruz, devlet olarak özür diliyoruz. Ama öte yandan Gezi olayları çerçevesinde ölenlerin Alevi olduğunu, bugün asıl ayakta olanların, Ankara'da, Hatay'da, Adana'da hala sokaklarda olanların onlar olduğunu görebiliyor muyuz? Alevilerle yaşanan Kürtlerle yaşananlardan çok da farklı değil aslında. Hepimiz Türk de olsak yarın bir gün dayanamayıp Aleviler de mi bir özerklik isteyecek? Çerkezler, Lazlar, Ermeniler, Yahudiler. Hepsi isteyecek mi? Bir tanesiyle bile sorunum yok, olmadı, olmaz da. Irkçılık, mezhepçilik denen duyguyu hayatta tatmamışım hatta anlamamışım. Beraber yaşayamayacak noktaya geldiysek birbirinin boğazını sıkan karı kocalar gibi direnelim mi yoksa bir süre ayrı evlere çıkıp deneyelim mi?
Son paragrafta biraz Kürt konusunun dışına çıkmış gibi olucam ama... Yapamıyoruz. Bütün Müslüman ülkeler gibi karışığız. Bilmiyorum genlerimizde mi var yoksa dinimizin öğretisinde mi? Bize dinde her söyleneni sorgulamadan inanmaya alışmamızdan mı? Biri bize bunlar kafir öldürülmeleri lazım dediğinde hiç sorgulamadan, gerçekten öyleler mi diye bile bakmadan öldürmüyor muyuz? Yoksa katı kurallara dayanan dinimizde biz baskı içinde yaşarken yanımızda daha esnek kuralları olan bir dine inananlara katlanamıyor muyuz ben yaşamıyorsam o da yaşamasın bu haksızlık diyerek?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder